Friday, May 12, 2006

Bir ihtimal daha var, o da ölmek

Uzun zamandır yolda olmalıydı. Önceleri kalabalık bir caddede ilerlerken, tanıdık arkadaşlarla selamlaşırken, sağlı sollu ağaçların, çalılıkların sıralandığı bir yolda yürür buldu kendini. Şimdi bir şimşek çaksa, yanımdaki ağaç devrilse, kafamı ezse diye düşündü. Mümkün değil, olamazdı, kafası ezildiğinde korkunç bir görüntü bekliyor olacaktı onu bulanları. Yardımsever insanların midelerini bulandırmak istemezdi. Hava hafif kararmaya başlamış, kendi deyimiyle grileşmişti heryer. Karşıdan gelen arabayı sesinden tanıdı. Beyaz eski bir Anadol. Şimdi bu eski ve yorgun Anadol -hiç hali yok aslında yavaş yavaş yavaş ilerliyor- birden freni patlasa, önce ön tekerleri kollarının üzerinden gecse, sonra ağır arka tekerleri tam göğsünün üzerinden geçerken kalbini sıkıştırsa ve durdursa. Çok klasik bir senaryoydu, klasik bir ölüm biçimi, daha yaratıcı oolmalıydı. Anadol seçimi de yanlış olabilirdi. Yürümeye devam etti, grilik gittikçe artıyor, ortalığı kaplayan sisle 1 metre ötesini ancak görebiliyordu. Sisli bir havada ölmek, çok gizemli, çok heyecanlı olurdu. Birden tanımlayamayacağı bir hayvan çıkıverdi önüne, bir pençesini yüzüne savurdu, tırnaklarının açtığı yaralardan kanlar fışkırmaya başladı, daha sonra korkunç hayvan onu yemek üzere üstüne atladı, bilincini kaybetti. Güzel bir ölüm şekli olabilir diye düşündü, hem besin zincirine de bir faydası olacaktı, bir yem olup, hayvan, tarafından sindirilecek, kötü kokulu bir dışkı olup çiçek tohumlarını besleyecek, sonra da küçük güzel bir papatyaya can verecekti. Çok romantik oldu sonu, bunu da beenmedi, yoluna devam etti. Uzaklardan gelen hortumun sesini duyar gibi oldu, hortumun herhalde uğultulu bir sesi olmalıydı, bilemiyordu, hortum önüne çıkan herşeyi içine alarak ona doğru ilerliyordu, ayakta duramaz hale geldiğinde kendini hortumun içinde buldu. Yalnız değildi, bir sürü hayvan, insan, çer çöp hortumun içinde dönerek yolculuk ediyordu. Bu hızda, bu gürültüyle dönerken kimseyle muhabbet etmek mümkün değildi, ayrıca ölmek için kafasına birşeyin çarpmasını bekleyecekti. Sıkıldı, yoruldu. Yol kenarına oturup bir sigara yaktı, karnı da iyice acıkmıştı, tam yanında zehirli olması gereken bir mantar gördü, yesem, zehirlensem ve tatlı bir uykuya dalsam diye düşünürken, sonrasında tatsız birşey yiyerek ölmenin gereksiz olduğunu düşündü. Vişneli cheese cake yiyerek örneğin, zehirlenmek en güzeli olurdu. Mantarı boşverip yanındaki güzel papatyayı kopardı, ağzına attı, büyük bir keyifle çiğnedi. Bir yandan yürürken bir yandan papatyaya hayat veren zinciri düşündü. Yüzünde anlaşılmaz, garip bir gülümseme vardı.