Thursday, February 19, 2009

William Gibson ve Neuromancer

Bugun yine yapmam gereken islerin arasinda bogulmaktan kendimi biraz baska okumalara vererek kurtuldum (sayilir). Doktora yapmanin en sikici yani, bilimsel makale yazma ve okuma seyleri disinda baska edebi zevklere vakit ayirdiginda, insanin kendisini suclu hissetmesi. Isin tuhafi bu sucluluk duygusu tv izlerken ya da internette dolanirken ortaya cikmazken, insan ruhunu oksayan, zenginlestiren ve buyuten eserleri okurken ortaya cikiyor. Sanirim doktora insanin entellektuel gelisimini belli alanlarda kisitliyor...Ben bundan elimden geldigince kacmak istesem de, arada sagdan soldan yakalaniyorum iste. Ama yeni bir kitaba basladim sayin okuyucu, William Gibson' un Neuromancer'i. Pek Science Fiction fani olmasam da, uzun zamandir hasir nesir oldugum bu teknoloji dunyasinda, William Baba'yi henuz okumamanin suclulugu vardi elbette bunyede. Gibson'in 1984'de yazdigi kitap ilk cyberpunk kitabi olmakla birlikte, daha o zamanlar kimsenin aklina bile getirmedigi "sanal gerceklik", "siberalem" (cyberspace), yapay zeka, genetik muhendisligi gibi gibi konulari okurla tanistirmakta imis...Huzurlu okumalar efem...

Saturday, February 14, 2009

RJD2 - 1976

Beni taniyanlar bilirler, rastlantilarin buyusune kapilip gittigime, rastlantilara gonulden inandigima...Bu konuda beni elestiren bir arkadas, birgun, yasamimizda olan herseyin aslinda gecmisin bir sonucu oldugunu, veridigimiz, veremedigimiz kararlarla bir sekilde o rastlanti diye adlandirdigimiz durumlara aslinda kendi secimlerimiz dogrultusunda geldigimizi gayet felsefik bir bicimde aciklamisti. Bugun last.fm dinliyorken, massive attack radyosuyla hasir nesir olayim dedim. Arka fona aldigim muzikle calismama sessiz sessiz eslik ediyordu. Bir anda cok tanidik ve buyuleyici bir parcayla donakaldim. Rastlanti mi degil mi derken, hemen googlelayip bir de videosunu seyrettim. RJD2'nun 1976 adli parcasi, Istanbul Istanbul diye sesleniyordu, almanca sozleriyle ve klipteki kuba resimleriyle. Klibin grafikleri ve fotograflarin sunusu ayri bir guzellik, beni buyulemeye yetti. RJD2 hakkinda bir iki album dinledikten sonra yazayim diyorum ama o zaman kadar da sizi bu muhtesem kliple basbasa birakiyorum sevgili seyirci...

Monday, February 09, 2009

Katie Melua-Piece by Piece

Son zamanlarda surekli dinledigim album, Katie Melua'nin Piece by Piece adli mustesna eseri. Shy Boy u gunde 10 kere dinlemekten ben bikmadim, arkasina Piece by Piece'i ve Nine Million Biycles'i eklemeyi de. Bir yerlerden bulabiliyorsaniz, jazz ve blues hayraniysaniz, Katie Melua dinlemelisiniz sayin okur...

Katie Melua asil adi Ketevan olan Gurcistan asilli bir muzisyen. Gurcistan'da dogup, sonra Irlanda'ya goc etmis, sonrasinda da Ingiltere'de buyumus kendisi. Katie Melua parcalari enteresan sarki sozleri, gitar ve piyano ritmleriyle birlesince kendisini bu genc yasta sohrete kavusturmuslar. Simdi asagida videosunu paylastigim Shy Boy performansini da butun utangac adamlara adayalim efem...cogu adam goz suzer, yalanlar soyler, reklam yapar, amma ve lakin Katie Melua utangac adam sever...

Monday, February 02, 2009

The Myth of Sysiphus


Uzun yillar masallarla buyuyen, kendini masallarla avutan bir cocuk oldugum icin belki, buyuyunce mitolojiye merak sardim. Kucukken Ilyada'yi elimden dusurmez, yeniden okur, sayfalardaki resimleri hayal ederdim. O siralar Kasabamizdaki Bagbozumu senliklerinde, eski yunan tanricalari gibi giyinir, basima asma yapraklarindan tac takar, anne ve babamin sokaklarda kurulan ficilardan, toprak canaklarla sarap icmelerini hayranlikla seyrederdim. Simdi cocukluk da geride kaldi, Dyanisos senlikleri de...Her ikisi de zayif bellegimin mutlu bloklarina yerlesirverdiler. Ama ben hala mitoloji okumaya devam ediyorum.

Hem Camus hayrani olup hem de "The Myth of Sysiphus" henuz okumamis olmami son birkac yildir pesinde kosturdugum doktoraya baglayabilirim, ya da tembelligime. ama iste Camus atesi yine yakmaya basladi sanirim beni, elime aldim The Myth of Sysiphus'i.

Camus The Myth of Sysiphus'de Sysiphus'u ve cektigi sikintilari yeniden hatirlatir insanogluna...Sysiphus elbette eski yunan tanrilarinin gazabina ugramis zavalli bir olumludur. Olumlulerle sevisen, dalga gecen, acimasizca cezalandiran oyunsever tanrilarin gazabina...Atlas'in sirtinda dunyayi tasittiran, Prometheus'u insanogluna atesi getirdigi icin kayalara baglayip sonsuza kadar cigerini kargalara yedirttiren zalim tanrilar...

Sisyphus da iste bir nedenden dolayi tanrilari kizdirdir ve cezasi agir olur. Sisyphus kocaman bir kayayi Olympos daginin tepesine cikarmaya mahkum olur. Tam tepeye ciktigi an tanrilar kayayi asagiya yuvarlarlar ve zavalli Sisyphus kayayi yine yukari tasir. Umutsuz isgucunden daha agir bir ceza olabilir mi? Ayni noktaya gelecegini bile bile kayayi yine yukari tasiyan Sisyphus mutlu mudur? Sisyphus bu durumun sacmaliginin farkina varan mutlu bir insandir. Bu absurd durumda bos yere umutlanmaktansa, durumun absurdlugunu kabullenen, anlamsizligi yenen bir kahramandir.

Kendi dunyamizda tasidigimiz kayalari dusunursek, umudu birakip hayatin absurdlugunu kabullenmek bizi nasil mutlu eder?