Bundan 26 yil once bir ekim gunu, saatler oglen 2 yi gosterirken siyah sacli, cirkin bir kiz cocugu dunyaya gozlerini acmis. Neler hissetmis o an simdi kestirmek guc, ancak cok korkmus olmali ki durmadan aglamis. Geriye de pek gozyasi birakmamis. Yillar bir nehir gibi akmis akmis, kizi iste buraya, su yaziyi yazdigi ana, yani yine bir 16 Ekim gunune getirmis. Digerlerinden farkli olarak kiz cok uzaklarda, zamanin gerisinde yasiyormus o gunu. Kucuk iki katli bir evin, ust katinda, kapali bir gokyuzunun altinda, hizla gecen zamani ve yasadigi herhangi bir seyin bir daha asla aynisini yasayamayacagini dusunuyormus.
Bu kizin her dogumgununde mutsuz olma gibi bir luksu varmis, gune kotu baslar, kotu bitirirmis. O gun olabildigine huzunlu, depresif ve mutsuz olurmus, belki bundan garip bir keyif alirmis. Kiz cunku hep gulumsermis, ne yasarsa yasasin bir sekilde ustesinden gelebilecegini dusunurmus, belki de bellegi zayifmis, yasadiklarina degil, yasamadiklarina odaklanirmis, bilmediklerine, gelecege...
ve zaman kiza aldirmadan devam edermis...
...ask halinde geçsin bu fani ömrüm
hülyalı bir sarhoş kadar bulutlu
"ben ben miyim, değil mi" suali olmasın
kendi sokaklarında kıblesiz yolcu
bir ayaz vursun da tenim duyayım
kör olsun karanlık cevrin bileyim
bir şenlik bahçesinde oyun dizeyim
devri devran içinde mihmandar hanci...
Metin-Kemal Kahraman
Monday, October 16, 2006
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment