Wednesday, December 24, 2008

Forró ve Brezilya nagmeleri

Bir suredir Manu sayesinde hayatimda Brezilya ruzgarlari esmekte. Bir yandan hindistan cevizi aromali karides yerken gece gunduz kahve icmekte, arada iki tek Cachaça atmaktayiz. Ve elbette muzige dayaniksiz bunyem, Manu'nun tanistirdigi birbirinden guzel CD'lerle gonul tellerimi titretmekte. Son gunlerde surekli dinledigimiz ve dansettigimiz Forro'dur sayin okuyucu bu yazinin konusu.

Forró Brezilya'nin kuzey dogusundan populer olan dans turu. Dans esliginde dinlenilen muziklere de forro deniliyor. Genellikle akordeon, zabumba ve metal ucgen ile calinarak icra edilen muzik turu kuzeyden guneye indikce bicim degistiriyor. Forro'nun babasi Luiz Gonzaga'nin bu muzigin gelisimi ve yayiliminda etkisi buyuk. Forro sarki sozleri genellikle ask, kiskanclik ve eski sevgiliyi hatirlama, yad etme temalari uzerine yaziliyor. Kimi zaman da kuzeyden guneye is bulmak icin gocmek zorunda kalanlarin ev ozlemini de yansitiyor.

Forro denince akla Luiz Gonzaga geliyor once. Brezilyalilarin tabiriyle Forro'nun krali. Forro'nun farkli hizlarda uc cesit ritmi bulunuyor. Xotem, yavas hizli; baiao, orijinal forro ritimi ve arrasta-pe ucunun en hizlisi. Forro aslinda bir esli dans turu, adimlar salsaya benzese de onun kadar kivrak degil dans figurleri. Manu'nun da dedigi gibi bacaklarin alt kisimlari yani, patetesler, cok agir olacakmis dans ederken.

Beni Forro'da buyuleyen cok sevdigim akerdeon nagmelerinin olmasi. Bir de garip bicimde eglenceli ritmine ragmen huzunlu olmasi. Meshur Asa Branca adli parcada oldugu gibi:

Eve donecegim, yagmur damlalari dustugunde corak kuzeydogu topraklarina
dondugumu bileceksiniz, yalnizca yagmur yagdiginda gorunen Asa Branca kuslari ottugunde...

Iste huzurlarinizda Forro'nun krali Luiz Gonzaga ve "Asa Branca"

Monday, December 22, 2008

Mysteries

Evet, uzun zamandir Brit Rock golgesindeyim, beyin uyusuklugu icinde bir saga bir sola savruluyorum. Yillar once Portishead ile bir Ankara yazinda garip bir yolculuga ciktigimi animsiyorum. Kucuk bir kasetcalar ve Strangers albumu ile butun bir yazi gecirmistim eski ve kirik dokuk bir evde. Garip bir bicimde sarip sarmalayan, usuten ama hep bagimlilik yapan bir albumdur Strangers. Simdilerde ise bir suredir rafa kaldirdigim bir baska album yeniden karsima cikti. Portishead'in solisti Beth Gibbons ve Talk Talk grubunun bascisi Rustin Man'in albumu Out of Seasons. Albumu dinlerken etrafta tavsanlarin zipladigi, kuslarin ottugu sari bahar cicekleri ile orulmus bir tarlada ziplayarak saga sola agir cekimde kostugumu hayal ederim. Ya da uyumadan once albumu loop'a aldigim bir gece boyunca boyle bir dusun kahramani oldugumu animsiyorum. Albumun en dussel parcasi ise Mysteries efendim, buyrun, guzel dusler...

Sunday, December 21, 2008

Filler ve cimen


Bir suredir ulkemin gundemini isgal eden ergenekon davasi hakkinda bir iki kelam edeyim dedim. Insan uzakta olunca, yasananlari bir film izler gibi seyrediyor. Memleketten uzakta boylesi bir yabancilasma bir yandan duygusal baglari zayiflatirken bir yandan da nesnel degerlendirmeye olanak sagliyor. Basindan takip edilen bu sanal izlek ise durumu askerlerin, yazarlarin, muhim buyuklerin de icinde oldugu bir grubun akyp'ye karsi bir darbe hazirliginda oldugu seklinde ozetliyor. Darbe hangi bicimde gelirse gelsin ulkenin tarihini 10-20 yil geriye goturur ve halkin her yonden gelisimine ve ozellikle sol dusunceye bir balyoz gibi indirilir. Hicbir darbe yasanilan sorumlara cozum getirmez, aksine sorunlari cozmedigi gibi yeni sorun kaynaklari uretir, halki uyusturur, devrimci fikirlerin gelismesini durdudur. Ben yaratilan onca safsatanin ve gurultunun ardindan yine de bir darbe olabilecegini dusunmuyorum. Halihazirda oynanan oyunda butun oyuncular uzerlerine dusen rolleri yeterince iyi oynamaktadirlar zaten, bu duzeni altust etmeye gerek bulmaz sevgili guc odaklari. ABD destegiyle kirbacini saga sola savuran liberal islamci bir hukumet ozellestirmeden halkin yoksullasmasina kadar her konuda bilincli adimlar atiyor zaten. ABD destegi olmadan herhangi bir darbe olamayacagi icin ulkemizde, kimi solcu amcalarimiz ve teyzelerimiz demokrasi oyununa kendilerini kaptirmis gorunuyor, bu gerceklesme ihtimali zayif senaryonun saksakcilari oluveriyorlar. Bu taraf tutma oyunuyla, filler dovusurken yine ezilen zavalli ve sessiz halk oluveriyor. Sol bu tartismada kutuplara taraf olmak yerine, alternatif cozumler ureterek bu senaryoda kendi rolunu bir turlu belirleyemiyor. 12 eylul ardindan darbenin sonuclarini orduya yikmak, magdur edebiyati yapmak yenilgiyi kabul etmek solu ne kadar ileriye goturur? Daha da otesi sol sorumluluklarini nasil yerine getirir, nasil cozumler uretir?

Kafasi karisik bir memleketiz vesselam. Uzun yillar memleket uzerine orulen ordusal aglara bir yandan yaslanirken bir yandan da sola yaptiklarindan dolayi nefret etmekteyiz. Kafa karisikligi beraberinde cozumleri geirdiginde iyidir, diger turlusu kendi kucuk coplugunde cirpinmaktan ve kirlenmekten baska nedir ki??

Tuesday, December 16, 2008

Persepolis



Daha once cember metaforundan bahsetmis olmaliyim. Dun kendisini bugun de ekstralarini izledigim bir sanat eseri, harika film Persepolis'te yine bu metafora takildi kaldi aklim. Cemberin icinde ve disinda olma durumu, icinde olup disinda aklini birakma halleri.Memleket ozlemi tam da bu cemberin icinde olup disina hasret olmaktir belki. Persepolis'i once Guler onermisti bana, alip okumami. Gecen gun dvd'sine denk geldim.

Persepolis Marjan Satrafi'nin anime otobiyografik hikayesi. Siyah beyaz flashback lerle Iranli bir kadinin 80'ler ve 90'larda Tahran'da ve Viana'da gecen cocukluguna ve genc kizligina yolculuk ediyoruz filmde. Marjane Satrapi Iran'da hem Sah rejimine hem de Islam cumhuriyetine karsi cikan devrimci bir ailede buyuyor. Filmde hem Marjane'nin cocuklugundan itibaren sahit oldugu bir ulkenin degisimimi hem de kendisinin bu karmasa icinde cocukluktan genc kizliga evrilisini izliyoruz.

Bu tur filmlerde mesaj kaygisi gutmeye calisan yazarlarin aksine, Marjane taraf tutmadan gercegi izleyiciye etkileyici ve acik bir bicimde sunuyor. 1979'da peygamber olmayi hayal eden kucuk kiz daha adil ve ozgur bir Iran icin cabalayan ailesinin dusuncelerini anlamaya calisiyor. Cok sevdigi komunist amcasi Anoosh komunist oldugu icin hapiste yatarken ve daha sonra olduruldugunde, Marji cok kucuk yaslarda gercekle yuzlesiveriyor. Ailesinin hayalleri koktendinciler basa gelince yikilsa da hepbirlikte bu toleransi dusuk rejimde kendilerine bir yer bulmaya calisiyorlar. Marji bu baskici ortamda elbette kosesine cekilip sinmek yerine, kendi ozgurlugunun pesine dusunuyor, yasak oldugu halde sokak saticilarindan gizlice heavy metal kasetleri alarak ya da rejimin ogretilerini dikte ettirmeye calisan ogretmenlerine karsi cikarak.

Ailesinin israriyle Iran'i terkeden radikal ve punkci Marjane Viena'da bir yandan sonsuz ozgurlugun tadina varirken, bir yanda da aile ozlemiyle, cevresindeki onyargili insanlarla basa cikmaya calisiyor ve elbette her zaman "kendisine karsi dogru olmak" icin cabalayarak . Asik olup sokaklara dusuyor, depresyonun, caresizligin ve olumun kiyilarinda dolasiyor. Filmde sonralari biraz daha buyumus bir Marjane izliyoruz. Evlenip bosanan, sisteme karsi cikan, Iran'da devrim sonrasi kadin olmanin gucluklerini yasayan ve sonra yeniden ve bir daha donmemek uzere ulkesini terkeden Marjane...

Film Marjane'nin kisisel yasamiyla Iran bu onemli devresi islam devrimi ve 7 yillik Irak savasi surecini surukleyici ve dokunakli bir bicimde izleyiciye sunuyor. Filmdeki diyaloglar Marjane'nin etkileyici mizahi, derin ve guclu gercekci anlatimi ile birleserek film sonrasinda uzun sure akilda yankilaniyor.

Filmin buyuk bolumu asil cizgi romanlarda oldugu gibi siyah ve beyaz. Dvd'nin extralarinda filmin yapim asamasi ayrintili bir bicimde anlatiliyor. Ve elbette bir kez daha anime film emekcilerine hayran kaliyoruz. Elle yapilan cizimlerden seslendirmelere kadar Fransiz cizgi filmciler bir sahaser cikariyorlar ortaya.

Filmi izledikten sonra bir kez daha cekip gitmeye pek alisik bunyem, arkasina bakmadan bu steril ortamdan bir an once uzaklasip, Paris yollarina dusmeye heveslendi. Ne diyelim, bir sonraki bahara...

Sunday, December 07, 2008

Sosyal Aglar


Sosyallesme, iletisim, paylasim, isbirligi vs vs... Sosyal aglar bir suredir hayatimizda onemli bir yer teskil etmekte, simdiye kadar hic olmadigi kadar baglanti kurma ihtiyaci hissetmekteyiz. Baglanma (connectedness) merakin disavurumu mu yoksa bir kendini gosterme cabasi mi (narsism)? Facebook gibi sosyal ag siteleri sosyal iletisimi baska bir boyuta tasimis gibi gorunuyor. Sanal alemin ucsuz bucaksiz tarlalarinda karmasik bir ag kuruyoruz, paylastigimiz kisisel bilgilerimiz, fotograflarimiz, yaptiklarimiz ve uyesi oldugumuz gruplarla. Bu gibi bilgiler digerlerine (otekilere) bizim nasil bir insan oldugumuz konusunda ipuclari veriyor. Agimizdaki arkadas sayimiz, populerligimizi; icinde bulundugumuz gruplar etiketlerimizi; paylastigimiz fotograflar ne kadar mutlu oldugumuzu; ekledigimiz muzikler ve videolar "ince" zevklerimizi yuzeysel bir bicimde anlatiyor "digerlerine". Bu aglardaki "bizler" Sailorville'deki gibi hep gulen, guzel giyinen, gezen tozan, cevresiyle gayet iyi sosyal ilsikiler kuran, seven, sevilen insanlar oluveriyoruz. Belki de gittikce aynilasiyoruz...ve o cok sevdigimiz kim, kimle, nerede, ne yapmis oyununun kahramanlari oluveriyoruz. Ben bir sure once, bu oyundan ciktim ve facebook profilimi kapattim. Simdi asosyal (!?), baglantisiz, paylasimsiz, habersiz ama keyifliyim.

Isin bir de guvenlik boyutu var efendim. Animsarsiniz, MIT'den yine pek zeki iki ogrenci ders projeleri kapsaminda yazdiklari bir kod ile 70.000 facebook profilini toplamislar. 3. parti uygulamalarina pek de mudahele edemeyen facebook, bu uygulamalar yoluyla ele gecirilen bilgileri de kontrol edememekte. Isverenler artik alacaklari elemanlarin once facebook profillerini ziyaret etmekte, universiteler ve liselernde ogrencilerin facebook'a koyduklari uygunsuz videolar ve resimlerle mucadele etmekte. Facebook elbette bu alandaki tek isim degil, farkli ulkelerde farkli sosyal ag siteleri tercih edilmekte, ornegin Orkut Brezilya ve Hindistan'da yaygin olarak kullanilmakta. Facebook'a ek olarak belli bir temasi olan sosyal aglar da gittikce populer olmakta, ornegin muzik konusunda last.fm, edebiyat konusunda goodreads.com ve profesyonel network konusunda linkedin. Second Life ise olayin uc boyutlu dunyasi...

Sosyal aglar gittikce bireysellesen ve yalnizlasam modern insanin bu gerilimden kurtulmak icin buldugu bir rahatlama yontemimi mi acaba?

Friday, December 05, 2008

Paint it Black

The Rolling Stones, rock muziginin gelmis gecmis en iyi grubu...1962'de Londra da tohumlari atilan grup, rock muziginde blues, country, folk, reggae ve dans ruzgarlari estirmis bize unutulmaz parcalar emanet etmislerdir. The Rolling Stones grubundan Paint it Black adli mustesna parcasini siz sevgili dinleyicilerime armagan ediyorum efendim. Mick Jagger ve Keith Richards'in 1966 yilinda yazdigi bu essiz parca pek cok grup tarafindan da coverlanmis. Full Metal Jack'i izleyenler animsar ya da Seytanin Avukatini... en guzeli de iyi gitar calan bir arkadastan sarkiyi gitar solosuyla dinlemektir sanirsam, hafif hafif hmmm hmmm hmmm esliginde. Calanlara selam olsun.

i look inside myself and see my heart is black
no colors anymore i want them to turn black
maybe then i'll fade away and not have to face the facts
it's not easy facin' up when your whole world is black..

Haydi butun kapler karalara baglansin, butun renkler solsun, gerceklerin ustu kapansin, tum dunya siyaha boyansin....