Dipnot: Ames gercek mi demisti Aliye hatun bir mesajinda. Dusununce gercek olamayacak kadar sakin, baris dolu, guvenli, ucuz ve yasamasi kolay geliverdi. Varilacak bir yer olmaktan ote, cogumuzun bir sure durakladigi bir yer degil mi sonucta...
Monday, September 28, 2009
Ames is such a great town...
Sayin okuyucu dunyanin en sosyal, en eglenceli, en aktif, herbir kosesinde insanlarin dansettigi, cilgin partilerin verildigi, haftasonlari gidilecek mekan bollugundan bir turlu karar verilemedigi bir sehirde yasiyoruz, Iowa'nin nadide parcasi Ames harikalar diyarinda (!!!). Pazar gunu gittigimiz Ames sanat festivali'nda sanattan cok zanaatlerin sergilendigini gorunce bir onceki cumlenin sarkastik havasina burunuverdik hemen. Ortami senlendirmeye calisirken bir iki fotograf cektik, kendi kendimizi eglendirmeye calistik. Ben de bu sanatsal (!!) calismalari sizinle paylasayim dedim.
Dipnot: Ames gercek mi demisti Aliye hatun bir mesajinda. Dusununce gercek olamayacak kadar sakin, baris dolu, guvenli, ucuz ve yasamasi kolay geliverdi. Varilacak bir yer olmaktan ote, cogumuzun bir sure durakladigi bir yer degil mi sonucta...



Dipnot: Ames gercek mi demisti Aliye hatun bir mesajinda. Dusununce gercek olamayacak kadar sakin, baris dolu, guvenli, ucuz ve yasamasi kolay geliverdi. Varilacak bir yer olmaktan ote, cogumuzun bir sure durakladigi bir yer degil mi sonucta...
Saturday, September 26, 2009
Ne guzel demis Kant...
Yüreklice düşün, gir bu yola seve seve!
İyi yaşamayı sonraya bırakan kimse yolunda bir ırmakla karşılaşıp da akıp geçmesini bekleyen köylüye benzer...
Oysa ırmak hiç durmadan akıp gidecektir.
Immanuel Kant
İyi yaşamayı sonraya bırakan kimse yolunda bir ırmakla karşılaşıp da akıp geçmesini bekleyen köylüye benzer...
Oysa ırmak hiç durmadan akıp gidecektir.
Immanuel Kant
Friday, September 25, 2009
ladies and gentlemen and all you freaks inbetween

Yazima Dream City Film Club'in Porno Paradiso adli guzide eserinin ilk dizeleriyle baslamamin bir nedeni var sayin okuyucu. Ingilizce'de sevdigim sozcuklerden biri olan "freak" hakkinda bir iki kelam etmek. Turkcesi kacik, ucube ya da hilkat garibesi olarak cevirilebilir. Freak genelde gorunusunde ya da davranislarinda standard normlara gore farklilik gosteren seyler icin kullanilir. Sozcuk eski zamanlarda hastaliklardan dolayi bedensel deformelere ugramis insanlar icin kullanilirmus. Genetik yapi bozukluklarindan kaynaklanan deformasyonlarla dogal freakler olabilecegi gibi hastalik vs gibi seylerle olusan degisikliklerle sonradan da freak olunabiliyor.
Ben freak sozcugunu en cok Amerikali fotografci Diane Arbus'un yasaminin bir kesitinin anlatildigi Fur filmiyle animsarim. Steven Shainberg'in yonettigi filmin basrollerinde Nicole Kidman ve Robert Downey Jr. oynamisti. Filmde Arbus'un bir ev hanimindan ust komsusunun yasamina getirdigi heyecan ve tuhafliklar ile ucubeleri fotograflayan bir fotograf sanatcisina evrilmesinin oykusu kurgusal bir dille anlatiliyor. Arbus ile cekiciligine karsi koyamadigi vucudunun tamami killarla kapli "freak" komsusu arasindaki iliski norotik bir masalla sunuluyor.
Film her ne kadar kurgu olsa da Arbus'un fotograflarindaki ucube kulturunu iyi hissettiriyor. Arbus 1971'de gecirdigi agir depresyon nedeniyle 48 yasinda intihar ediyor. Kendisinin en sevdigim forografi tek yumurta ikizi kiz cocuklarini resmettigi "Identical Twins".
Diane Arbus'u freak'lere ceken neydi? Yasaminda kendisine bicilmis rollerden siyrilip farkli olani, kabul edilmeyeni, itileni, kakilani arayis cabasi neydi? Kendisi de hepimizde olan bir miktar ucubeligin farkina varmis olabilir miydi? Son gunlerde giderek sterillesen, aynilasan toplumda hepimiz ucubeliklerimizi halilarin altina suruyor gibiyiz. Ve onlar hep bir yolunu bulup onca makyaja ragmen bir sivilce gibi oramizda, buramizda, ruhumuzda bitiveriyorlar.
Wednesday, September 23, 2009
Muzikle salinirim

Son birkac yildir donup donup dinledigim albumler var. Son zamanlarda yine o eski albumleri karistirip ortaya bir iki Cat Power, Ben Harper, Feist hatta Damien Rice bile ativerdim. Eskiden muzik dinlerken baska birsey yapmayi muzige saygisizlik sayardim. Simdi muzik dinlemeden herhangi birseye konsantre olamiyorum. Son gunlerde tez sancilari bana Emma Shapplin bile dinletti, Spente le Stelle'yi sozlerini anlamadan gerile gerile dinliyorum. Beni bu opera vari sesler, sopranolar vs garip bir bicimde sinirlendirir. Albumun ortalarina geldigimde, arastirma methoduyla cebellesiyordum ki birden beynime kan sicradigini farkettim sinirden...Hep Emma Shapplin'in sucu. Iste ben boyle muzikle enteresan ruhsal baglar kurarim sayin okuyucu. Hava kapaliysa ornegin, yagmur ha yagdi ha yagacaksa, mutlaka Portishead'in Strangers albumunu bastan sona dinlerim, iyice bunalayim, icim sikilsin, mutsuz olayip diye. Hava ruzgarliysa kesinlikle bir iki Radiohead dinlerim...Hail To The Thief ya da In Rainbows albumlerini. Radiohead beni heyecanla karisik bir belirsizlige surukler hep. Spor yaparken kosuyorsam kesinlikle The White Stripes albumlerini dinlerim. Baska turku sikilirim, kosamam...illa muzik de benimle kosacak. Hatta sarki ritmlerini kosu ritmlerine uygun secerim ki sirayla ritmim hizlansin yavaslasin. Gol kenarinda yuruyuse cikmissam Haris Alexiou dinlerim. Burada idare etigimiz ufacik su birikintisi yunan melodileriyle egeyi hatirlatir bana...hafif bir de ruzgar eslik ediyorsa yuruyuse beni kimse tutamaz Ames'ta Izmir sahil havasi estiririm. Son zamanlarda araba surerken hep Lily Allen dinliyorum. Beni eglendiren son zamanlarin yegane albumlerinden. Cuma aksami arkadaslarla disari cikmadan once bir iki Katie Melua parcasi dinlerim Piece by Piece albumunden. Evde hicbirsey yapasim yoksa, gozlerimi kapatip Isobel Campbell & Mark Lanegan'in Ballad Of The Broken Seas albumunu acarim, hayallere dalarim, arada da uyuklarim. Dusa girip sarki soylemek istiyorsam Tori Amos'un butun sarkilarini ezbere bildigim The Beekepers albumunu acarim. Herhangi bir erkek kisisine sinirlenmissem Ani DiFranco'nun Knuckle Down albumunu atarim hemen playera. Karisik sakin birseyler istiyorsam evde yemek yaparken, Garden State filminin sountract albumunu dinlerim. Ya da yemek yaparken arada oynamak istiyorsam hemen Muammer Ketencioglu'nun Ayde Mori albumunu eklerim muzik listesine. Vokali olan herhangi bir muzikle okudugum kitaba konsantre olamam. Son zamanlarda elimden dusurmedigim Orhan Pamuk'un Istanbul kitabini Erkan Ogur'un Hic albumu esliginde okuyorum, gayet guzel eslik ediyor Istanbul hatiralarina.
Yollarda amacsiz yururken Kazim Koyuncu albumunu acarim hemen. Vira albumu beni hem heyecanlandirir, gecmise goturur, arada huzunlendirir, kimi zaman costurur. Yururken adimlarimi arada horon adimlarina ceviririm, kimse farketmez. Ondan sikilinca hemen Brezilya'dan klasik Forro nagmelerinin oldugu toplama bir albumu acarim. Yuzume kocaman bir gulumseme yerlesir...
Ben muzikle durmadan salinirim iste.
Thursday, September 03, 2009
Iyi ki Dogdun Internet!!!!
Sevgili Internet,
Bugun yine sana baglandim, baglandim ki ne goreyim...Bugun senin dogumgununmus. Uzun zamandir birbirimizi tanidigimizi dusundugum halde, sana yasini ve dogumgununu hic sormamisim, ne kadar da vefasiz bir dostum, af buyur, tez mez derken seninle baska konularda mesguldum, bilirsin. 1960 yilinin subatinin 2 sinde iki California universitesi birbirlerine veri gondediklerinde nur topu gibi afacan bir cocuk dogmus. Bir kahramanlik yapmani beklemis olacaklar ki adini sonradan Internet koymuslar. Bir ay sonra Stanford Arastirma Enstitusu buna katilmis ve ARPANET networkunu kuruvermisler. Sonralari 1970'lerde silikon cipleri yeni jenerasyon bilgisayarlarin temelini atmis, oyunlar, e-mailler gelmis arkasindan bilgi cagini beraberinde getirerek. Artik bilgiye ulasma ve onu kullanma bir tik, olmadi cift tik otede oluvermis. Sen yine de 90'lara kadar evlerimize pek girememissin ta ki Ingiliz fizikcinin biri Web'i ve servis saglayicilari bulana kadar. Sonrasinda milyonlarca insan birbirlerine baglanivermis.
Sevgili Internet, ben senin olmadigin zamanlari nostalji yapip hatirlarken, simdiki genc kusak sensiz bir dunyayi hayal bile edemiyorlar. Seninle 1996'da bizim okulda tanistigim gunleri hatirliyorum hala...Okula yeni 486'lar geldi diye sevinirken birden karsimiza cikmis, o zamanlar laba disket getirmeyi yasaklayan hocalari saskina cevirmistin.
Aradan uzun yillar gecti, inisli cikisli arkadasligimizda sen gittikce kendini gelistirdin, ben cogu zaman sana ayak uyduramadim. Simdi elimden tutmus beni yeni yeni dunyalarla tanistiriyorsun, hatta buyuk bir vefakarlik gostererek tezime yardimci oluyorsun...Lafi fazla uzatmayayim, zira sen bos konusmalari seversin, vakit calmalari da...
Tekrar mutlu yillar diliyorum Internetcim, nice yillara!!!
Bugun yine sana baglandim, baglandim ki ne goreyim...Bugun senin dogumgununmus. Uzun zamandir birbirimizi tanidigimizi dusundugum halde, sana yasini ve dogumgununu hic sormamisim, ne kadar da vefasiz bir dostum, af buyur, tez mez derken seninle baska konularda mesguldum, bilirsin. 1960 yilinin subatinin 2 sinde iki California universitesi birbirlerine veri gondediklerinde nur topu gibi afacan bir cocuk dogmus. Bir kahramanlik yapmani beklemis olacaklar ki adini sonradan Internet koymuslar. Bir ay sonra Stanford Arastirma Enstitusu buna katilmis ve ARPANET networkunu kuruvermisler. Sonralari 1970'lerde silikon cipleri yeni jenerasyon bilgisayarlarin temelini atmis, oyunlar, e-mailler gelmis arkasindan bilgi cagini beraberinde getirerek. Artik bilgiye ulasma ve onu kullanma bir tik, olmadi cift tik otede oluvermis. Sen yine de 90'lara kadar evlerimize pek girememissin ta ki Ingiliz fizikcinin biri Web'i ve servis saglayicilari bulana kadar. Sonrasinda milyonlarca insan birbirlerine baglanivermis.
Sevgili Internet, ben senin olmadigin zamanlari nostalji yapip hatirlarken, simdiki genc kusak sensiz bir dunyayi hayal bile edemiyorlar. Seninle 1996'da bizim okulda tanistigim gunleri hatirliyorum hala...Okula yeni 486'lar geldi diye sevinirken birden karsimiza cikmis, o zamanlar laba disket getirmeyi yasaklayan hocalari saskina cevirmistin.
Aradan uzun yillar gecti, inisli cikisli arkadasligimizda sen gittikce kendini gelistirdin, ben cogu zaman sana ayak uyduramadim. Simdi elimden tutmus beni yeni yeni dunyalarla tanistiriyorsun, hatta buyuk bir vefakarlik gostererek tezime yardimci oluyorsun...Lafi fazla uzatmayayim, zira sen bos konusmalari seversin, vakit calmalari da...
Tekrar mutlu yillar diliyorum Internetcim, nice yillara!!!
Wednesday, September 02, 2009
Lily Allen-Not Fair
Gittikce karman corman aglarin esiri oluyoruz sosyal okuyucu. Gun gecmiyor ki yeni yeni twitleyenler, twitlenenler, myspace'lerde yeteneklerini sergileyenlerle karsilasmayalim. Myspace, Facebook vs jenerasyonunun son urunu Ingilizlerin muzik piyasasina armagan ettigi cilek kivaminda bir hatun, Lily Allen hakkinda iki kelam edeyim dedim ben de. Yasina (24) basina bakmadan zeki sarki sozlerini birbirinden farkli ritmlerle harmanlayan Lily'nin yetenegi daha dogmadan once yazilmis alnina. Aktor ve muzisyen Keith Allen ve film yapimcisi Alison Owen'dan olma Lily kizimiz 2006 yilinda Alright, Still albumunu cikarmis. Ben albumu biraz gec kesfetsem de, hakkini vermis sayilirim, gunde en az bir kez albumdeki tum parcalari dinliyorum neselenmek icin. Bu album 2008 yilinda en iyi alternatif muzik albumu odulunu Grammy'cilerden kapiveriyor. Allen'in ikinci albumu gectigimiz subatta cikiyor--It's Not Me, It's You. Albumu henuz alamadim ancak youtube'dan sarkilara soyle bir bakiniverdim. "Not Fair" son gunlerde uyanir uyanmaz dinledigim bir sarki. Allen tembel sevgilisinin bazi performanslarindan pek de memnun degil, sarki da boyle bir sinir harbiyle yazilmis sanirim. Isin komik yani, Allen'in bu sarkiyi mevzubahis kisiye soylemesi, ve er kisinin hic de ustune alinmamasi. Kimi erkeklerin ustbilis'ten (metacognition) oldukca yoksun olduklarini dusunursek, pek de sasirtici degil aslinda...Simdi sizi bu parcanin canli performansiyla ve country nagmeleriyle basbasa birakayim. Siz de Lily Allen'i bir yerlerden bulup takip ediniz efendim, zira bu kiz cok iyi yerlere gelecek, demedi demeyin...
Subscribe to:
Posts (Atom)