Usta yorumcu Orhan Gencebay klasik Turk muziginden halk muzigine genis bir yelpazede muzik yapar. 6 yasinda muzikle ugrasmaya keman ve mandolin dersleriyle adim atar. 7 yasinda baglama calmaya baslar, bir yandan da halk muzigi dersleri alir. 10 yasinda ilk bestesini yapar. 13 yasinda tambur calmaya baslar. 16 yasinda jazz ve rock muzikle ilgilenmeye basladiginda, cesitli orkestralarda saksafon calar. Sonrasinda filmler icin yaptigi muziklerin yanisira, kendi filmlerinde oynar, bini askin parca besteler, 35 single, 15 album cikarir. Albumleri yurt capinda 65 milyon satar.
Kimine gore muzigin filozofudur Orhan Gencebay, beni boyle sev adli guzide eserinde soyle der:
Beni böyle sev seveceksen, olduğum gibi göreceksen
Girme ömrüme, girme gönlüme ne dertliymiş bu diyeceksen
Bizim cok karmasik buldugumuz iliskiler dunyasi, bir iki satirda cozulur Gencebay'in dizelerinde. Gozlerine perde inmis asiklar, gormek istedikleri gibi gorurler sevdiceklerini. Askin baska aciklamasi var midir? Sonra asigin teslimiyetini anlatir Gencebay, caresizligini...
sevme diyemem, sev de diyemem sen de dertli ol diyemem
Ve askin bencilligine dem vurur, tutkusuna, sahip olma arzusuna, saplantisina...
ister sevgi ol istersen kinim isterdim benim ol benim
Gencebay'in bu yalin dizelerde anlattigi ask hali yuzlerce sayfa romanla anlatilir literaturde de, duru halini dinlemek ayri bir keyif, ayri bir huzun verir insana. Oyleyse hep birlikte, Beni Boyle Sev!!!
Saturday, May 15, 2010
Tuesday, April 20, 2010
Vavien

Orta Amerika'nin uzak, guvenli, tekduze ama hep huzurlu kucuk bir universite sehrinde orta sinif, yuksek egitimli, bol akademik jargonlu insanlarla iletisim halindeyseniz uzun bir suredir, Vavien gibi bir film izleyip gecenin bir yarisi, o masum siesta'nizdan uyanabilirsiniz. Vavien goze batirmadan, sessizce, buyuk bir dogallikla Turkiye'de bir kasaba'daya sikismis hayatlarini anlatiyor bize. Sinemanin buyuleyici dilini Vavien'i bir solukta izlerken bir kez daha anladim. Mutevazi, sakin, gercek bir oyku harika oyunculukla ve surukleyici bir senaryoyla bulusunca iyi film oluyormus.
Vavien bir lambanin iki farkli anahtarla birbirinden bagimsiz olarak kontrol edilebilmesi demekmis. Elektrikci olan Celal'in vavien baglantisini kurmayi bilmemesi ayrintisi aslinda tum filme yayilmis bir tema. Celal kendi yasaminin getgitleriyle, sevmedigi esi ve pek de onemsemedigi ogluyla mutsuz bir hayat suruyor. Aslinda tasra bin yildir bu mutsuz ve duragan yasami, ilerlemeyen zamani ve simdi ozellikle Tokat cevresinde gittikce guclenmekte olan tutucu yasam bicimiyle, yasayanlari sehir ozlemiyle kasip kavuruyor. Sehire giden tasrali uyum saglayamadigi daha mutsuz bir yasamla bir yandan mucadele ederken, ya geri donuyor ciktigi delige ya da sehirde daha da mutsuzlasmaya devam ediyor. Vavien'i izlerken tuhaf bir bicimde Sevilay'nin cehalet uykusundan uyanip Celal'e dis bilemesini bekliyor insan. Biz bati sinemasinda gucsuzun bir bicimde gucluyu yendigi mutlu sonlara alismisken, Vavien bizi ters koseden vuruyor. Yasamdaki roller aslinda pek degismiyor.
Vavien, Turk sinemasinin kalitesi ve ozgunlugune dunyaya tanitabilecek bir film. Bunda filmin yonetmenleri Taylan biraderlerin, senaryoyu yazan ve Celal karakterini ete kemige burundure Engin Gunaydin'in ve Celal'in esi Sevilay'i tarif edilemeyecek bir dogallikta canlandiran Binnur Kaya'nin rolu buyuk.
Yildirim Turker filmi soyle ozetliyor "Suçortaklığı ve unutuş üstüne mutluluk pozu." Memleketteki kisisel ve ortak tarihimizin resmi...Vavien izlenmeli!!
Saturday, April 10, 2010
Florence + the Machine
Gordugunuz kabuslarin en iyi yani, mutlaka uyanacak olmanizdir. Ne kadar kotu olursa olsun, kabus bir an biter, ertesinde hafifletir sizi, etkisini yavas yavas yitirerek. Arada tekrarlar kendini, ama hep yine unutulur. Ben de kis kabusundan yeni uyandim ey okuyucu, gunes hazretleri bizleri isitacak enerjiyi kendilerinde bulabildi sonunda, neyse ki...Evet evet, bir alti ayim daha var, cok cok isinmaliyim...Bu arada da bir doktora tezi cikarsam fena olmaz diyerek mevzuya donuyorum.
Bu blogun olusmasinda, yazilarin yazilmasinda Yener'in etkisini azimsayamam. Kendisi tanidigim en iyi muzik gurularindan, arada beni beslemeye devam etmekte. Beni en son Florence and the Machine adli guzide ingiliz indie grubuyla tanistirdi. Hemen Between Two Lungs albumlerini aliverdim. Grubun solisti ve beyni, Florence Welch son yillarda dinledigim en iyi vokallerden, sarkilariyla bir masal dunyasinda yola cikariyor sizi. Florence sanat lisesinden atilma bir Londrali, birgun bir gece kulubunun tuvaletinde sarhos sarki soylerken kesfediliyor ve sonralari iste bizi bu sahane soul indie rock nagmeleriyle tanistiriyor. Florence'le bir ortak noktamiz her ikimizin de The White Stripes ve Kate Bush hayrani olmamiz. Lafi fazla uzatmadan Lungs albumunu size siddetle tavsiye edeyim...belki de asagidaki videyu izlediginizde ne demek istedigimi anlayacaksiniz.
Keyifli dinlemeler ve isinmalar efem...
Bu blogun olusmasinda, yazilarin yazilmasinda Yener'in etkisini azimsayamam. Kendisi tanidigim en iyi muzik gurularindan, arada beni beslemeye devam etmekte. Beni en son Florence and the Machine adli guzide ingiliz indie grubuyla tanistirdi. Hemen Between Two Lungs albumlerini aliverdim. Grubun solisti ve beyni, Florence Welch son yillarda dinledigim en iyi vokallerden, sarkilariyla bir masal dunyasinda yola cikariyor sizi. Florence sanat lisesinden atilma bir Londrali, birgun bir gece kulubunun tuvaletinde sarhos sarki soylerken kesfediliyor ve sonralari iste bizi bu sahane soul indie rock nagmeleriyle tanistiriyor. Florence'le bir ortak noktamiz her ikimizin de The White Stripes ve Kate Bush hayrani olmamiz. Lafi fazla uzatmadan Lungs albumunu size siddetle tavsiye edeyim...belki de asagidaki videyu izlediginizde ne demek istedigimi anlayacaksiniz.
Keyifli dinlemeler ve isinmalar efem...
Sunday, February 28, 2010
Ezgi'nin Tramisu Tarifi
Sevgili ortaya karisik okurlari. Blogumun isminden de anlasilacagi uzere ortaya karisik birseyler ciziktirmekteyim uzun zamandir. Blogumu benim sikici yazilarimdan biraz arindirmak ve ortaligi senlendirmek icin, sevgili kardesimden muhtesem tramisu tarifini blogum icin yazmasini istedim. Kardeslerin en harikasi ve Ezgilerin en guzeli, beni kirmadi saolsun, soyle birseyler ciziktirdi...Deneyin, pisman olmayacaksiniz. Afiyetler ola...
Ezgi'nin Tiramisu Tarifi
İlk önce merhabalar sayın Ortaya Karışık okurları. Ben Ezgi, Evrim’in minik kardesiyim.
Yapmış olduğum tiramisu‘ya bayılan Evrim için yazıyorum. Sizler de deneyin, bayılacaksızınız emin olun. Uzun bir ara verip yazamadığım için üzgünüm ablacım ama işte şimdi tarifi yazıyorum. Ölçüleri kaçırmazsan muhteşem bir tiramisu ziyafeti seni bekliyor olucak.
Haydi başla bakalım…
Malzemeler :
o Tiramisu için:
+ 1 hazır kek (bulamazsan hazırını kendin de yapabilirsin tabi.)
+ 1 fincan sıcak su
+ 2 çorba kaşığı neskafe
+ 2 çorba kaşığı şeker(çok acı gelirse şeker miktarını artırabilirsin.)
+ 2 tatlı kaşığı kakao ve 1 tatlı kaşığı türk kahvesi (üstünü süslemek için.)
o Muhallebisi için:
+ 4 su bardağı süt
+ 3 kahve fincanı un
+ 3 kahve fincanı şeker
+ 1 yumurta
+ 1 paket vanilya ya da birkaç dövülmüş damla sakızı
+ 1 paket labne peyniri
Şimdi işe koyul. İlk önce muhallebisini hazırlaman lazım. Derin bir tencereyi al ve yumurtayı çırp. Daha sonra süt,şeker ve un iyice çırp. İsteğe bağlı olarak vanilya ya da damla sakızını da son olarak ekle ve karıştır. Ateşe koyduktan sonra sürekli karıştırmayı sakın unutma. Yani işin gücün muhallebi kıvamına gelip gelmediğini takip etmek olsun. Bu çok önemli. Neyse sanırım artık olmuştur muhallebi. 10 dk. Soğumasını bekle. Ilındıktan sonra 1 paket labne peynirini koyup tekrardan iyice çırp. Tamamdır muhallebin hazır.
Şimdi sıra keki ıslatmakta. Yukarda kek için verdiğim sıcak su ,neskafe, şeker karışımı ile keki iyice ıslat. Kuru yerleri kalmayacak şekilde iyice ıslat. Sonra muhallebinin yarısını arasına,yarısını üstüne sür. Üstü biras soğuduktan sonra çay süzgeci ile kahve ve kakao tozlarını serp.
Al işte sana Ezgi’nin tiramisu tarifi…
Eminim benden iyi yapıcaksın ablişko…hadi kolay gelsin...
Tuesday, February 23, 2010
Kate Bush-Army Dreamers 29 yasinda
Kate Bush ile arada karsilasmam tesaduf olmasa gerek. Ben dogmadan hemen once 22 Eylul 1980'de cikardigi single'i Army Dreamers adli parcayi dinleyince aramizda tuhaf bir bag oldugunu anlamis bulundum sonunda. Bu parcayi 29 yil sonra kesfetmis olmam, Bush'in irlanda aksanina kapilivermem, ve parcayi araliksiz 50 defa dinlemis olmam bir tesaduf olamaz. Bush Army Dreamers adli parcada savasin etkilerini savasta olen oglu icin yas tutan bir annenin agzindan anlatir. Iste karsinizda tum zamanlarin en iyi savas karsiti sarkisi: Army Dremaers...
Thursday, February 18, 2010
dervisin dinleyisi
Bir dervis....gezer, gezer, gezdigi yerlere guzellik getirir, sonra yine baska yorelere dogru sessiz sedasiz ayrilirmis konakladigi yerden. Dervis kimine gore bir gezgin, kimine gore bir bilgeymis. Bilgeligi gezmekten, gormekten, yasamaktan gelirmis. Dervis dinlermis uzun uzun, gunlerce hic konusmadan dinledigi olurmus. Bikmazmis ona anlatanlar konusmaktan, dervis buyulermis anlatanlari, susmak bilmezlermis. Dili cozulen dervise gelir, derdini, yoresini, otesini, berisini anlatadururmus. Ta ki dilinde derman kalmayana, tum sozleri tukenene dek, noktasini koyar anlatisinin sonuna, sessizce ayrilirmis dervisin huzurundan. O yorede anlatilacak soz kalmayinca, iste o zaman dervis baslarmis anlatmaya...uzak diyarlardan getirdigi oykuleri, gecmisle yogurur, o anda pisirirmis.
Uzun zamandir yazmayisimin nedeni, dinleme zamaninin geldigini anlayip susmamdir sevgili okuyucu. Pek beceremedigim, ogrenmemekte israr ettigim seydir dinlemek. Susmak ve biriktirmek. Cok seyler birikti de, cebime elimi daldirdigimda hepsi birden cikiveriyor simdi. Cok zamanin olsa, bir deniz kenarinda, sicak bir ogleden sonrasinda alsam elime taslar gibi biriktirdiklerimi, siraya koysam, sekiller versem, degistirsem, bozsam, sonra yeniden birlestirsem. Simdi ne desem bu bulaniklikta bir toz bulutu gibi dagilacakmis gibi geliyor. Ama bir yerden baslamali da. o halde ilk satirlarimi bu yeni belirsiz baslangica adiyorum...
Uzun zamandir yazmayisimin nedeni, dinleme zamaninin geldigini anlayip susmamdir sevgili okuyucu. Pek beceremedigim, ogrenmemekte israr ettigim seydir dinlemek. Susmak ve biriktirmek. Cok seyler birikti de, cebime elimi daldirdigimda hepsi birden cikiveriyor simdi. Cok zamanin olsa, bir deniz kenarinda, sicak bir ogleden sonrasinda alsam elime taslar gibi biriktirdiklerimi, siraya koysam, sekiller versem, degistirsem, bozsam, sonra yeniden birlestirsem. Simdi ne desem bu bulaniklikta bir toz bulutu gibi dagilacakmis gibi geliyor. Ama bir yerden baslamali da. o halde ilk satirlarimi bu yeni belirsiz baslangica adiyorum...
Subscribe to:
Posts (Atom)