Wednesday, September 27, 2006

Nasilsin?




Bugun maviyim, gokyuzu gibi, hani acik mavi gokyuzu...Bulutsuz, sonsuz ve tertemiz. Bugun mavi gibi acik, ozgur ve sadeyim. Bugun maviyim, eylul mavisiyim, dertsiz, tasasizim. Salt bugundeyim, ne oncesinde, ne sonrasinda, ama simdideyim.

Tuesday, September 26, 2006

Daisy

(designed by evrim ©)

jai guru de va om

“jai guru de va om”


(designed by evrim ©)

Words are flying out like endless rain into a paper cup
They slither while they pass They slip away across the universe
Pools of sorrow waves of joy are drifting through my open mind
Possessing and caressing me
Jai guru deva om
Nothings gonna change my world
(Lyrics of the song "Across the Universe" by Beatles)

Friday, September 15, 2006

Nasilsin?

Nasilsin?

Bugun maviyim, gokyuzu gibi, hani acik mavi gokyuzu...Bulutsuz, sonsuz ve tertemiz. Bugun mavi gibi acik, ozgur ve sadeyim. Bugun maviyim, eylul mavisiyim, dertsiz, tasasizim. Salt bugundeyim, ne oncesinde, ne sonrasinda, ama simdideyim.

Nasilsin?

Bugun kirmiziyim, ates kirmizisi gibi icine birkac damla kan akitilmis. Tehlikeliyim, saldirganim ve dusmanim. Bir boga gibi ne yone bakacagimi sasirmis halde, surekli tetikteyim. Kizginim, kirginim ve yaraliyim. Yaralarimi kanatiyor, kabuk tutmasini engelliyorum. Bugun kirmizi, asi ve yirticiyim. Icimde, derinlerde degil ama hemen yuzeyde bir ates topu sakliyorum, sicagim. Bugun gecmisteyim, gecmisin tum acilari, kizginliklari ve kirginliklarini akitiyorum terimden, gozyasimdan ve nefesimden. Kirmiziyim, atesle, arzuyla dansedilen bir tangoyum, cingeneyim ve en uslanmazindan bir deliyim.

Nasilsin?

Nasil miyim? Bugun griyim. Yagmur bulutuyum, yoksul bir evin bacasindan soguk bir kis gecesine suzulen dumanim. Bugun griyim, is kokuyorum, biraz da islak toprak. Bugun ellerim pis, dokundugum her yeri kirletiyorum, gectigim her yerde ayak izim kaliyor, izleniyorum. Bugun gri ve yorgunum. Bugun, simdi, su an, sabaha karsi besim. Dort ton siyahima bir ton beyaz katilmis, en koyusundan bir sabaha karsiyim, usulca yagmayi bekliyorum. Kimse gelmesin, gormesin beni, merdiven altina saklanmis, ellerini dizlerine kavusturmus mutsuz bir oglan cocuguyum. Uzgunum...

Nasilsin?

Bugun turuncuyum. Icim icime sigmiyor, agiz dolusu guluyorum. Dunyadaki butun sarkilari soyleyebilir, tum danslari yapabilir, butun kitaplari okuyabilirim. Bugun kumsalda dalgalarla oynayan bir kum tanesiyim. Soguk, buzlu limonatayim, muzlu dondurmayim, ve en az hizli bir afrika melodisi kadar hareketliyim. Bugun turuncuyum, dokundugum yeri guzellestiriyor, icini kipirdatiyorum. Bugun durmadan bagimlilik yapiyorum, vazgecilmezim.

Nasilsin?

Bugun siyahim, eteklerinde yildizlar tasiyan, ay tacli bir gece prensiyim. Karanlik ve gorunmezim. Dokundugum her seyi karartiyor, siyahimda boguyorum. Bugun geceyim, bilinmezim, gizemim ve sakliyim. Korku ve endiseyim. Kabusum, karabasanim, yurekleri sikistiran kalp carpintisiyim. Mektupla gelen kotu haberim, azrailim, olumum. Bugun matemim, yurege saplanmis yumruyum, hickirigim ve en yakicisindan bir zilgitim. Iyilesmeyen bir hastaligim. Bugun zamansizim, gecmisin karanligini gelecege yansitirken ve gelecegi karartirken, ben hep kara, kapkara, komur karasiyim.

Monday, September 11, 2006

Mucizevi Mandarin

ahhhh Asli Erdogan...

Asli Erdogan'in Mucizevi Mandarin adli oyku kitabindan bir mandarinin oykusu...


"Yaşlı ve çirkin bir mandarin, karşılığını parayla ödeyeceği zevk gecesi için olağanüstü güzel, ama taş kalpli bir fahişeye gitmiş. Sabaha karşı, yaşlı adamın uykuya dalmasını fırsat bilen genç kadın, soyguncu dostlarını çağırmış. Ne var ki mandarin, tilki uykusundan fırladığı gibi olanca gücüyle karşı koymaya, dövüşmeye başlamış. Haydutlar hem kalabalık hem de işinin ehliymiş. Onu kolayca köşeye sıkıştırmışlar. Ancak ne kadar vururlarsa vursunlar bu zayıf, çirkin bedende yara açılmadığını, can alıcı darbelerin iz bırakmadığını görmüşler. Bıçaklarını, kılıçlarını çekmişler, ama en keskin bıçak, en acımasız kılıç bile mandarine hiçbir şey yapamıyormuş. Sonunda korkup kaçmışlar. Dövüşü izleyen kadın, yaşlı adamın mucizevi gücünden etkilenmiş, bir kez daha, bu sefer aşk adına sevişmek istemiş. Onu hayranlıkla, arzuyla, şefkatle okşamaya başlamış. Gel gelelim güzel kadının her dokunuşunda mandarinin bedeninde yeni bir yara beliriyormuş, dövüşün, darbelerin, bıçakların, kılıçların açtığı yaralarmış bunlar. İçten bir ilgi ve şefkat görene dek gizli kalmışlar. Sonunda mandarin kanlar içinde kadının kollarına yığılmış, ölmüş."

Aslı Erdoğan, Mucizevi Mandarin

Sunday, September 10, 2006

Yagmur

ah yagmur

once bir, iki, burnumun ucuna, saclarima, koluma dokundular damlalar. Digerlerine haber saldilar sonra, toplanip uzerime saldirdilar, kacamadim. Anneleri kocaman gri bir buluttu, dogum sancisi ceken, cektikce buyuk gurultuler cikarak, siksekler cakan. Damlalarini yeryuzune dondermek icin kisa araliklarla, cigliklarla gurluyordu. Her bir yavrusunu asagidaki kizin islanmamis yerlerine gondermeye ozen gostererek. Damlalarla temizlemek icin, damlalari cogaltmak icin. Kiz, yani ben, yani o, uzun sure yerinden kipirdayamadi, kirpiklerinin arasindan suzulen damlalari seyretti; salina salina yere dususlerini, dusup de bir akintiya birakislarini kendilerini. Damla olmak istedi o an, yagmak istedi, yagip da kaybolmak, su olmak, birikinti olup bir yer catlagina sizmak istedi. bir cicegin yapragindan suzulup topragina sarilmak istedi, sarilip kaybolmak. Ama yapamadi, islandi, o islandikca bulut anne daha cok ciglik atti, daha cok dogurdu.

Kiz sonra aglamaya basladi, damlalarin annesiydi simdi, tuzlu damlalari hissettikce daha cok agladi, agladi, agladi, kendi gozyasi yagmura karisti, gol oldu, yuzmeye basladi, uzun uzun yuzdu, uzaklara, cok uzaklara gitti...

Saturday, September 09, 2006

bir varmis bir yokmus

Enfes bir kitap okuduktan sonra aldigim hazzi tarif edemem sayin blogcular. Ama bir deneyeyim, betimlemeler vereyim, tarifler sunayim, zihnimi zorlayayim. Cok lezzetli bir yemegi yavas yavas yerken ve dilinizin her bir tad alma hucresine yemegin acisinin, tuzunun, sekerinin ya da baharatinin bir cumbus icinde, harmanlasmis halde yayilmasi gibi. Lokmayi yuttuktan sonra bile bir sure etkisini yitirmeyen, yasanan haz anlarini daha sonra hatirlatan bir lezzet. Her bir lokmada yeni suprizlere gebe, mide artik kabul etmese de, doyum sinyalleri coktan beyne ulassa da bu hazzi devam ettirme cabasi. Olmadi mi, bir de soyle deneyeyim:

Ilik, ne cok sicak ne cok soguk bir havada denize uzanmis yatiyorsunuz. Deniz hafif kaldirmis sizi, ama bedenin yarisi icerde gibi; hafif dalgalarla sallaniyor. Yukarida eylul gunesi acik mavi bir gokyuzunde saliniyor rahatsiz etmeden. Deniz suyu ilik, her dalgada bedenin disarida olan bolumlerini bir sureligine kapatip, tatli tatli isitiyor. Kulaklariniz denizin icinde, hafif bir ugultuyu dinliyor ve denizden gelen sesleri. Kimi zaman uzaktaki bir teknenin denizin altindaki ugultulu ve uzak sesini. O anda denizde salinan bedeniniz kendini kaptiriyor bu sakin ahenge, hic bitmese diyorsunuz, biraksalar sonsuza kadar salinabilirsiniz.

Edebiyat, baska dunyalar gorme cabasi, bir zihin savasi, gizeme olan sevda, bolinmeyene yolculuk, zamani yitirme, zamani kavrama, doyum tad ve haz ucgeni, ugultular, sesler, gurultuler ve fisiltilar dunyasi, dogayi, insani, nesneyi, hersyeden ote insanin kendini anlama cabasi.

Bir varmis bir yokmus...
Iyiler kotu, kotuler iyiymis
Dogrular yanlis, yanlislar dogruymus
Kucuk bir kiz ilk kitabini almis eline
Okumus, okumus, okumus
Iyi, kotu, dogru, yanlis yok olmus
Geriye bir tek gecmis ve gelecek kalmis


(Elif Safak'in "Baba ve Pic" romanindan esinlenerek...)

Friday, September 01, 2006

Amerika ve ev ozlemi

Sevgili blogcularim

Yaklasik 10 gun once doktorami yapmak uzere bir sureligine Amerika'ya goc etmis bulunmaktayim. Tubitak sponsorlugunda yapacagim doktora egitimim suresince Amerika'nin guzide eyaletlerinden biri olan Iowa da yasayacagim, yasamakla kalmayip Iowa State Universitesi'de doktora yapacagim. Uzun ve acili bir surece girmis bulunmaktayim, elbette farkindayim, ancak bu farkindaligimin farkina henuz varamamis oalcagim ki, henuz bir hafta gecmis olmasina ragmen aylar gecmis gibi gelmekte ve elbet biraz da 'homesick' yani ev ozlemi cekmekteyim. Ancak sanki ev ozlemi pek da anlatmiyor bu hissi, homesick daha da uygun gibi. Yani bir nevi hastalik gibi birsey bu. Alistikca zamanla gecen, ama onceleri cok can yakan, neden geldim sorusunu yuzlerce kez sorduran ve buradaki herseyden, herkesden muthis uzaklastiran. Elbette zaman insani da bu duruma alistirarak hizla geciyor.

Bazen Amerika'da oldugumu bilmek garip geliyor. Insan ne cok sey bildigini dusunuyor buraya gelmeden once. Ne cok seyi bilmedigini farkediyor sonra. Buradaki hizli yasama ayak uydurmaya calisirken bir yandan da her isi nasil bu kadar cabuk ve cilesiz halledildigine sasiyor. gurultu ve kalabaliga aliskinken, sokaklarin bos olmasina anlam veremiyor, ve surekli kendini nerede bu kadar insan sorusunu sorarken buluyor.


Sayin okuyucum buyuk buyuk supermarketlerde gecen uzun bir hafta sonunda ne kac paradir nerde ucuzdur gibi konulara az cok hakim oldum sanirim. Odama aldigim masayi insa etmek icin 8 saat boyunca tornavida cevirdim, ornegin iyi bir yatak fiyatinin 250 dolardan basladigini, yiyecek, giyecek ve ev esyalarin kesinlikle Turkiye'den cok cok ucuz ve cesitli olduklarini bizzat tecrube ettim. Uzaklara gidip gorduklerini boburlenrek anlatanlardan degilimdir, olmamaya calisirim, ancak yurtdisina cikan her yurdum insani gibi surekli bir karsilastirmanin icinde buluyor insan kendini ki, bu kacinilmaz. Bu arada hakikaten var misiniz, yani okuyor musunuz burayi, yazdiklarimi. Oyleyse hemen simdi sayfayi kapatin, bir daha da acmayin, bu cumleden sonrasini okumayin, durun. Okuyorsunuz, durduramiyorsunuz degil mi, merak pesinde surukluyor sizi. Bilinmeyenin dayanilmaz cazibesi, beraberinde getirecekleri...Iste bu merak sayin blogcularim, bu bilinmeyen meraki belki de pesinde surukledi getirdi beni buralara, daha iyi olabilme cabasi, yuzlerce kilometre astirdi, zamanda 8 saat geriye goturdu. Simdi mi? Ne mi yapiyorum? Ozlemek disinda, ders calisiyorum, bir suru amerikaliyla tanisip sonra adlarini unutuyorum, surekli siritiyorum, surekli kosturuyorum, derdimi anlatmaya calisiyorum, farkli yiyecekler deneyip her seferinde bir daha yememeye karar veriyorum, buyuk supermarketlerde vakit olduruyorum, Turk yemekleri yapiyorum evde, Turkiye'den herkesle iletisim kuruyorum, saatlerce konusuyorum, Amerikali' lara espri yapiyorum, esprilerine guluyorum, yolda karsilastigim herkese siritiyorum sonra uzun uzuuuuun susuyorum.