Saturday, December 10, 2005

John Fowles anısına

Ölümü düşündüğünde insan yakınlarında benzer bir deneyim yaşamamışsa, genelde bir an korkar, sonra hiç ölüm yokmuş gibi yaşamına devam eder. Ölüm korkusu bir şekilde o andan kovulur, gelecek bir ana itilir, yokmuş gibi davranılır. Yaşamın sürebilmesi için gereklidir bu belki de. Sonra bir gün hep yok saydığınız ölüm birden karşınıza çıkar, ölümle mücadeleniz işte o zaman başlar.

Son zamanlarda ya sevdiğim bir müzisyenin ya da yazarın ölüm haberlerini aldım. Jeff buckley’i keşfettiğimde öldüğünü öğrendim. O an dinlediğim sesin sahibi çoktan göçmüştü bu dünyadan, hala yaşıyor gibiydi, duyuyordum, ama yoktu, yokluğa göç etmişti. 8 Aralık John lennon’un ölüm yıldönümüydü. Pek çok kitabını okuduğum John Fowles 14 kasım 2005’te 79 yaşında öldüğünde artık yazamayacaktı. Bu yazıyı Fowles’in anısına yazıyorum. Büyücü, Fransız Teğmenin Kadını, Koleksiyoncu ve Aristo’nun yazarı. Fowles okurken kimi zaman mistik bir yolculuğa çıktım, öykününün geçtiği yerin kokusu ve ritmi ile tüm o düşsel olayların içinde yaşadım. Gerçek ve düş arasında gidip geldim, Fowles’in oyunlarına teslim oldum. Fowles şüphesiz İngiliz edebiyatının en güçlü kalemlerinden. Fowles’in kaleminin gücü salt anlattığı öykülerin sürükleyiciliğinden kaynaklanmaz elbette. Öykülerden yaşamınıza pek çok gönderme yapılır aslında, okurken yaşadıklarınızı, düşüncelerinizi, haleti i ruhiyenizi yeniden gözden geçirirsiniz, Fowles romanlarında göze batan bir diğer özellik yazarın kullandığı “free will” (özgür irade) yöntemidir-Yazar öyküye belli noktalarda müdahale eder, karakterlerin hareketleri ve güdüleri hakkında yorum yapar ve aslında işlerin başka türlü nasıl gelişebileceğini anlatır.

“Fowles her şeyi bilen tanrı-yazar rolünü reddeder; bu tavrı, romanlarına okuru tatmin edecek sonuçlar yazmayı reddetmeyi de içerdiği için bazı okurlarını kızdırmıştır. Oysa, Fowles yarattığı karakterlere kendi sınırları içinde seçme ve davranma özgürlüğü tanımanın yazar sorumluluğunun gereği olduğuna inanır. Bu uygulama Fowles’ın iradesini ve bağımsız düşüncelerini kullanarak topluma uyum göstermeye direnen ve böylece şansın hayatı üzerindeki etkisini sınırlayan “sahici” insan anlayışına koşuttur.” (Koleksiyoncu önsözünden)

Fowles romanlarında bir tanrı değil büyücüdür, büyü yaptığını bile bile ona teslim olursunuz, oyun kurgusunun içine girer, onun hatırlatmalarıyla dışarı çıkarsınız kimi zaman. Gerçek, kurmaca, gizem, gerilim, erotizm...

“Onların dışındaki kimsenin asla haberi olmadı”

John Fowles

No comments: